40
Yunus Emre
di verenin, dermanın da sahibi olduğu bilin-
sin…
(Eliyle yoklayarak Yunus’un getirdiği
odunlardan birini alıp sıvazlarken…)
Yıllar
oldu evlat… Hizmetinden memnunum…
Bunca za-
man dağlardasın… Hiç eğri odun bulamadın mı?
Yunus-
Odunun da insanın da eğrisi çoktur
efendim. Lakin yakışmaz kapınıza eğrilik.
(Derviş 3, tokat yemiş gibi, eğer başını.)
Tapduk-
(Diğerlerine)
Sıcak bir ıhlamur olsa,
dümdüz odunların eğri ateşinden, içilmez
miydi canlar?
(Derviş 2 soldan çıkar aceley-
le, Derviş 4 kapıdan girip kaybolur… Derviş
3 arkada beklemekte. Gittiklerini anlayınca
gülümser, kinayeli…)
Sırtın yara olmuş der-
ler, odun taşımaktan? Geçmiş olsun Yunus.
Yunus-
(Mahcup)
Siz sağ olun Şeyh’im…
Tapduk-
Lakin merhemi yanlış yerde ararsın…
(Ağır laflar ardından Bendirin çift vuruşu,
Yunus’un beyninde balyozlar... Mahcup… Der-
viş 3 de yaptığı hatayı anlar, üzgün…)
Aci-
zin ilacı olsa kendine sürer… Şifa vermeye
bizim gücümüz yetmez oğul… Şafi gibi virdin,
sabır gibi derdin olmalı… Biz ancak vesile
olur, reçeteyi yazarız…
Yunus-
(Çaresiz, mahcup...)
Affedin efendim…
Tapduk-
Sabır bağrına taş, gözüne yaş koyma-
dı mı dağlarda?
Yunus-
Sultanım…
Tapduk-
Sen dinlen artık, biraz da başkası