15
hele, şiirin de düzyazının da hudutları dışına çıkıp
soluğu adliye koridorlarında alması gayet normal-
dir. Zira şairler hakkında en yaygın olarak bilinen
özellik onların bu dünyada anlaşılmadıklarıdır. Bir
şairin anlaşılmaması okuyucunun onu anlamadığı
yerde başlayıp biten bir şey de değildir. Okuyucu
ya da dinleyici yaygın bir anlama biçimi olarak anla-
madığı yere yanlış anlamayı yerleştirir. Akif İnan’ın
da bu tür hadiseler gelmiştir başına. 1979 yılında
Adapazarı’nda yaptığı bir mitingde söylediği sözler-
den dolayı 15 gün sonra gözaltına alınmış, Ankara
Emniyet Müdürlüğü’ne misafir olmuştur. Neyse ki
hakkında mahkemece verilmiş bir tutuklama kara-
rı olmadığı için serbest bırakılmıştır. Akif İnan’ın
masada söylediği ne ise kürsüde söylediği ya da mi-
tingde haykırdığı şey odur. İstikbali göklerden önce
köklerde aramak. Yani medeniyetin köklerine inmiş
bir edebiyat hareketi başlatmak. Bunu yaparken de
edeb
î
düzlemde dün ile bugünü, gelenekle modern
olanı çatıştırmamaya azami gayret sarf etmek. Akif
İnan, Türk Milleti’nin ancak düştüğü yerden kalka-
bilecek bir millet olduğunu her fırsatta ‘medeniyet’
vurgusu yaparak dile getirmeye çalışır. İlk yazdığı
eserin
‘Edebiyat ve Medeniyet Üzerine’
(1972) olması
bu yüzden tesadüf değildir. Mesuliyet duygusunun
zorunlu kıldığı sebeplerden dolayı sözü imbikten
geçirircesine ömrüne muadil biçimde tasarruflu ola-
rak kullanmış, 60 yıllık hayatına sadece iki şiir kitabı
sığdırmıştır.
İlk şiir kitabı 1974’te yayınlanan
‘Hicret’,
son şiir ki-
tabı 1991’de yayınlanan
‘Tenha Sözler’
dir. İçerisinde
acılarla ümitleri harmanlayan bu şiirler hayallerle