34
karakter”ini gözleyen Bayazıt, Necip Fazıl’a derin-
den bağlandığını hisseder. Necip Fazıl, o gün orada,
içinde bulunduğu kötü şartlara rağmen çevresine
umut aşılamakta, geleceğe dair yeni plânlar yap-
maktadır.
Bayazıt’ı Karakoç’a da Pakdil götürmüştür.
Ankara’dan günübirlik gittikleri bir İstanbul seyaha-
tinde onu Karakoç’la tanıştırır. Aslında Karakoç’un
kitaplarıyla hepsi Maraş’ta tanışmıştır.
Körfez
ve
Şahdamar
’la onları tanıştıran yine Pakdil’dir. Bu ki-
tapları Maraş’a getirten Pakdil, kitapların Maraş’ta
dağıtımı ve satışıyla ilgilenmiştir. Bayazıt, “ga-
yet sıcak bir atmosferde” geçen sohbetlerinde
Karakoç’un Pakdil’le “samimi diyaloglar”ına dikkat
çeker. Yıl yine 1962’dir. O günleri büyük bir özlem
içinde anlatan Bayazıt,
“Necip Fazıl’la her zaman bera-
ber olamıyorduk; ama Sezai Ağabeyle her gün beraberdik”
demektedir. Kendisi daha sonra İstanbul’dan ayrıl-
mış, Rasim Özdenören’in, Cahit Zarifoğlu’nun ve
Alâeddin Özdenören’in Karakoç’tan daha çok yarar-
landıklarını söylemektedir.
“Çünkü ben 1963 yılında
askere gittim. İlişkimiz mektuplarla devam etti.”
Bu yıllarda, Karakoç’un bu gençlere katkılarını
Bayazıt çok güzel özetlemektedir:
“Muallimdi bizim
için. Sezai Ağabeyle her gün beraberdik. Ona her şeyi
sorabiliyorduk. Bizi çok iyi tahlil edebiliyordu. Bizim
için Sezai Bey çok iyi bir muallim oldu. Dünya görü-
şümüzün şekillenmesi ve medeniyet anlayışımızın ye-
rini bulması Sezai Ağabeyin döneminde olmuştur.”
Rasim Özdenören,
“Sezai Karakoç’la tanıştığımızda
bir arayış içindeydik. Dolayısıyla onunla tanışma bi-