40
keşke kimseyi dinlemeseydim, kendim yapsaydım,
belki bebeğim kurtulurdu duygusuyla yaşamakta-
dır. Kimseye bir şey söyleme fırsatı bırakmadan te-
miz bir jiletle Rasim’in ayak tabanlarından birisini
çizer, simsiyah bir kan çıkar. Biraz sonra da bebek
çığlık atmaya başlar.
AlâeddinÖzdenören yıllar sonra, aradan koskoca bir
ömür geçtikten sonra bu olayı Rasim Özdenören’in
kızı, yeğeni Merve Özdenören’e yazdığı mektupta
şöyle anlatır:
“Biz doğduğumuzda; annem Rasim’i ölü
doğurmuş. Ben de bir bacağı kırık doğmuşum. Benim
bacağım kaynamış; annemin söylediğine göre kırık yer-
den bir ben çıkmış. Bu ben hâlâ yerli yerinde durmakta.
Rasim’e gelince ondan ümidi kesmişler. Ağlamıyor, nefes
almıyor. Ne yaptılarsa ağlatamamışlar. Artık hayatın-
dan umutların kesildiği bir anda, doğumda hazır bulu-
nan, dayısının hanımı, ölü doğan çocuğuna uygulamak
isteyip de uygulayamadığı -bu yüzden bebeğini kurtara-
mamıştır- yöntemi, orada bulunanların karşı çıkmasına
rağmen Rasim’in üzerinde uyguluyor: Bebeğin ayağının
tabanını jiletle kesiyorlar ve oradan kan aktığında ağla-
maya başlıyor. Rasim’in deyişiyle; “kader işte böyle ince
bir çizgidir.”
Alâeddin Özdenören’in adını anne koymuştur.
Rasim Özdenören’e ise Hakkı Bey, babası Rasim
Bey’in adını verir. Alâeddin Özdenören doğduğun-
da açık sarı saçlı, gözleri eladır. RasimÖzdenören’in
saçları ve gözleri siyahtır. Alâeddin Özdenören’in
saçları sonradan kestane rengine dönmüştür. İlk
birkaç yıl Rasim Özdenören daha gürbüzdür, son-
raki yıllar Alâeddin Özdenören.