26
tak bir hatıra vardır bu arayışa ışık tutacak. Bu ha-
tıra aslında hepsi için geçerlidir. Rasim Özdenören,
İstanbul’da aynı evde kaldıkları sıra Alâeddin
Özdenören’e: “Sen Allah’a inanıyor musun?” diye
sorar. Ona bu soruyu sorduğunda yıl 1958’dir. Liseyi
bitirmiş, üniversite için İstanbul’a gitmiştir. Lise
sonda beklemeli Alâeddin’le birliktedirler. İstanbul
bu kuşağın ocağıdır o dönem. Kısa bir süre içinde
hepsi İstanbul’da toplanacaktır. İçlerinden sadece
Âkif İnan, Ankara’yı tercih edecektir.
Rasim Özdenören, Alâeddin’e, “Allah’a inanıyor
musun?” diye sormuştur; çünkü onun da böyle
bir arayış içinde olduğunu sezmektedir. Alâeddin
Özdenören, kardeşini, “Allah’la aram gayet iyi,” şek-
linde cevaplar. Rasim Özdenören, “Öyleyse benim
de iyi.” der. Onları içten içe meşgul eden bir konuda
anlaşmışlardır. Rasim Özdenören kendisini meşgul
eden bu soruyla uğraştığı dönemlerde de namazı-
na devam ettiğini beyan etmektedir. Hatta arkadaş
çevresi, abdest aldığını gördükçe onunla “Sen hâlâ
abdest mi alıyorsun?” diye dalga geçmektedir.
Alâeddin
ve
Rasim
Özdenören’in,
Cahit
Zarifoğlu’nun, Erdem Bayazıt’ın, Âkif İnan’ın lise
çağlarından büyük şehre geçtikleri üniversite öğre-
nimlerine kadar belirginleşen temel özelliklerinden
birisi, okuduklarını ciddiye almalarıdır; okuduk-
larına inanarak okumalarıdır. Rasim Özdenören
ilk hikâyesinin yayımlandığı
Varlık
dergisinin sa-
hibi ve başyazarı Yaşar Nabi Nayır’ın, 1948 yılında
çıkan
Nereye Gidiyoruz
? başlıklı kitabını okurken
karşılaştığı, Peygamberimizle ilgili yakışıksız ifa-