164
Siyasetten uzak, düpedüz aşk şiiri olduğu hâlde
gençlerin vicdanını yaprak gibi kat kat açarak hak
ve adalet duygusuna taşırdı.
Tutku, sadakat ve vefa dolu, bedel ödenen aşklar,
kalpleri eğitirdi. Evlenme teklif edilen kızlar da bu
yüzden çıtayı yükseltirdi. Böyle bir şiir yazabilmek
ya da hiç değilse yazılanı anlayabilecek asgari du-
yarlılığa sahip olmak gerekirdi.
Yaşam,
Monna Rosa
’dan önce ve sonra olarak ortasın-
dan ikiye bölünmüştü sanki. Hiçbir şey eskisi gibi
olamazdı artık.
“Sana tavus kuşunun içime girdiğini /
Son en son söz olarak söylemek istiyorum / İçime girdi-
ğini, tüyünü yolduğunu / Son en son söz olarak söyle-
mek istiyorum / İçimde tavusların bir bir kaybolduğunu /
Bana da bir çift ak kanat kaldığını / Son, en son söz olarak
söylemek istiyorum”
117
diyen aşkınlığa aşina olan yü-
reklere itibar eder olmuştu kızlar.
Yıldız Ramazanoğlu;
Monna Rosa Kuşağı
başlıklı ya-
zısında, 1980 öncesi İslamî kesimin görüntüsünden
kesitler vermektedir: “Çoğu kimse,
Monna Rosa
’daki
gibi sevdiğine kavuşamamıştı. Çünkü birçok arka-
daşımızın nişanlısının sözlüsünün solcular tarafın-
dan öldürüldüğünü hatırlıyorum. Dizilerde, roman-
larda sol görüşlüler çok okuyan, entelektüel ve iyi
çocuklar olarak gösteriliyor yıllardır; ama hepsi öyle
değildi, iki taraf da pusu kurup vurmuştu birbirini.
Kavuşanlar da vardı. Evler akrabaların ya da arka-
daşların verdiği eski kullanılmış eşyalarla kurulur-
117
Sezai Karakoç; Şiirler IX,
Monna Rosa
, İlk Şiirler, 3. Basım, Diriliş Yayın-
ları, İstanbul 1998.