170
Sezai Karakoç Kadınlarına Benzemeyen Kadınlar
Onlar, kavgacı olmasa da gül bahçesinde gezinen
rüya kadınlar değildir. Öyle olmak istemezler, iste-
seler de olamazlar. Cihan Aktaş, başörtülü bir grafik
sanatçısı arkadaşından şunları aktarır: “Sezai Kara-
koç şiirinin dervişane hissiyatına uzağımdır.
Monna
Rosa
şiirinin genç kızlığımda beni özel bir şekilde
etkilediğini hatırlamıyorum. Fakat yaş ilerledik-
çe, çoluk-çocuk sahibi oldukça daha farklı bir ilgi
oluştu bende Karakoç şiirlerine karşı.
Monna Rosa
şiirinin ise bende şöyle bir hatırası var: Öğrenciy-
dim. Nişanlanmıştım. Nişanlandığımın ertesi günü
tutuklandım. İzmir’de, Kemeraltı’nda arkadaşlarla
dolaşıyorduk. Polisler yakınlarda bulunan bir cami-
nin önünde barikat kurmuş; Cuma namazı saatleri
olabilir. Başörtülülere geçit vermiyorlar. Başörtülü-
ler niye geçemezmiş buradan, ne anlama geliyor bu,
diye bir öfkeyle barikatı geçtim. Polis tu- tuklamalar
yapıyor, basın mensupları fotoğraflar çekiyor. Bu
insanları hangi nedenle çekip götürüyorlar böyle,
diye yüksek sesle sorduğum için, beni de bir araba-
ya aldılar. DGM’ye götürüldük. Kızlar bir koğuşta,
erkekler bir diğerinde; aradaki duvar alçak, birbiri-
mizin seslerini duyabiliyoruz. Çoğumuz birbirimizi
tanımıyoruz. Tuhaf duygular içindeydim. Bir gün
önce nişanlanmıştım, şimdi ise bana çok anlamsız
gelen nedenlerle tutukluydum. İşte o sırada erkek-
ler koğuşundan biri
Monna Rosa
’yı okumaya başla-
dı. O ortamda, taşıdığım hissiyat içinde şiir beni çok
etkiledi doğrusu. İki koğuştan yükselerek birbiri-
ne karışan gürültünün şiirle bütünleşerek bir ritm