82
Özdenören o yıllarda okul kütüphanesinin sıkı mü-
davimidir. Bu yıllarda kütüphaneden alıp okuduğu
kitaplar içinde Faruk Nafiz’in
Han Duvarları
onu
özellikle etkiler. Bu destansı şiirin etkisinde Maraş
sokaklarında şiirde geçen sahnelerle günlerce dola-
şır. Kim bilir bu şiirde onu İnce Memet’e, Pötürgeli
Şükrü’ye çeken bir taraf bulmuştur da farkında de-
ğildir.
Hamle
’de Karakoç’un, içinde, “
Bir ırmağın ortası yok-
sa seni mi hatırlayacağım
,” mısrasının geçtiği bir şiiri-
ni okur. O güne değin okuduğu şiirlerden öylesine
uzak, yeni ve yabancıdır ki bu şiir, büyülenir. Tekrar
tekrar okur. Ama bu şiirin o gün için devamı yoktur.
Orada kalır.
Lise yıllarında aradığı şiiri Ahmet Hâşim’de bul-
muştur:
“O Belde”.
“Bu şiirle ufuk çizgilerinin altı-
na, lirik bir dünyaya kaydım. Lirizmle tanıştım. Bu
şiirle okuduğum şiirler arasında benzerlik kuramı-
yordum ve zaten böyle bir benzerlik de yoktu. Gök
yarılıyor ve bu yarıktan gördüğümüz uçurum, açık-
lanamaz değilse bile, açıklanmamış olarak kalıyor;
son ışıklarla bulutların cengi. Hâşim’in şiirleri birer
renk donanması gibi, ateşlenmiş ağaçlar gibi, beni
kendi özel dünyasına çekti. Lise ikinci sınıfta Nihad
Sami Banarlı’nın edebiyat kitabını okutuyordu ho-
camız. Bu kitapta Necip Fazıl’ın,
Geçen Dakikalarım
,
adlı şiiri vardı. Bu şiirde Hâşim’in şiirinde olmayan
bir şey vardı: Öteler. Öteleri olağanüstü bir kurca-
layış; bir hayalet sessizliğiyle yıldızların doğduğu
yere gidiyordum: