Gençlik ve Spor Bakanlığı Yayınları - page 88

86
başka şair bilmeyen ekip önce Pakdil’le, Pakdil üze-
rinden Necip Fazıl ve Karakoç’la tanışacak, kendile-
rini “birden” şiirin içinde bulacaklardır. Bu “birden”-
lik, onların önceden hazırlanmışlıklarıyla alâkalıdır.
Donanımlıdırlar. Karakoç’la tanıştıklarında sanatçı
birikimleri büyük ölçüde hazırdır. Ayrıca 1960’lı ve
70’li yılları düşündüğümüzde mesele sadece edebi-
yat olarak da kalmayacaktır. Erdem Bayazıt, kendi-
siyle yapılan bir söyleşide, “Ama burada yalnız sa-
nat yok, biz koşturduk yıllar boyunca.” demektedir.
Bu cümledeki “koşturmak” kelimesi
hayatlarının
özetidir. Burada “âdeta” veya “gibi” bağlantısıyla
meseleyi esnetmeye gerek yok. Gerçekten öyledir:
Koşmuş, koşmuş, koşmuşlardır. Ömürleri böyle
geçmiş, “koşmak” günlük hayat tarzlarına dönüş-
müştür. Yukarıdaki “birden”in onları mecbur et-
tiği, sorumlu tuttuğu görevlerden birisi de budur.
“70’li yıllarda geceler boyu sabaha kadar gençlere
konuştuğumu bilirim.” “Âkif İnan hayatı boyunca
konferanslar verdi, bütün Anadolu’yu dolaştı.” “Bu
yıllarda Memet Fuat bir antoloji çıkarmıştı. Bu anto-
lojiyle ilgili bir yazı çıkmıştı
Cumhuriyet
gazetesinde.
O yazıda, Memet Fuat için, senin solcu olmadığını
zaten biliyordum. Senin solculukla tek ilgin Nâzım
Hikmet’in oğlu olmaktır. Sen bu antolojide Sezai
Karakoç’a nasıl yer verirsin? Böyle bir şey olabilir
mi? İşte böyle bir ortam vardı.” “
Mavera
yavaş yavaş
okunmaya başladı. Bu sefer de Aramko’dan besleni-
yorlar demeye başladılar. Aramko’nun ne olduğu-
nu bilmiyoruz, sonradan öğrendik. Arap şirketiy-
miş. Yani bize koca koca adamlar, deve irisi adam-
lar böyle diyordu. Halbuki biz o günlerde, her gün
1...,78,79,80,81,82,83,84,85,86,87 89,90,91,92,93,94,95,96,97,98,...156
Powered by FlippingBook