 
          16
        
        
          Vehbi Bayhan
        
        
          üye oldukları halde faal olmadıklarını, %4 kadarı eskiden üye olup şimdi olmadıklarını, geri
        
        
          kalan %91 kadarıysa hiçbir zaman hiçbir gönüllü kuruluşa üye olmadıklarını belirtmişlerdir.
        
        
          Bu bağlamda, Türkiye›de toplumsal ve siyasal birliklere, gönüllü kuruluş ve derneklere üye
        
        
          olup onlarda faal olan seçmen yaşındaki nüfus sadece tüm seçmen yaşındaki nüfusun %
        
        
          4 - %8’i arasında bir yerde dururken, hiç üye olmayan katılımcı oranı ise % 90 civarında-
        
        
          dır. Bu durumda Türkiye’de vatandaşların toplumsal sermayesinin sosyal ağlar ve temasa
        
        
          dayalı ortaklıklar oluşturma boyutunun oldukça düşük düzeyde olduğunu kabul etmek
        
        
          gerekecektir (Çarkoğlu ve Kalaycıoğlu, 2015: 31-32).
        
        
          Bu bulgular, toplumda sivil toplum kuruluşlarının konumunu ve rolünü yansıtmaktadır. Sivil
        
        
          toplum kuruluşları, gelişmiş çağdaş demokratik ülkelerde çok önemli işlevleri olan kuru-
        
        
          luşlardır. Siyasi baskı grubu olarak sivil toplum kuruluşları katılımcı yönetimin gerçekleş-
        
        
          tirilmesinde rol oynarlar. Dolayısıyla, çağdaş demokratik ülkelerde bireylerin sivil toplum
        
        
          kuruluşlarına üye olmaları ve kendilerini ifade edip, haklarını aramaları önem taşır. Bu du-
        
        
          rum, Batı toplumlarında “birey” imgesinin ve toplumda bireyin değerinin bir yansımasıdır.
        
        
          Buna karşılık, Doğu toplumları, dolayısıyla Türkiye’de sosyolojik bağlamda birey yerine
        
        
          “cemaat” önemlidir. Sivil toplum kuruluşları da gelişmediği ya da Batı anlamında örgüt-
        
        
          lenip, işlev ifa etmediği için dernek, vakıf vb. gibi örgütlere üyelik az olmaktadır. Geçmiş
        
        
          tarihi deneyiminde Osmanlı İmparatorluğu döneminde vakıfların önemi yadsınamaz bir
        
        
          gerçekliktir. ABD, Osmanlı Vakıf Sistemini örnek alarak çağdaşlaştırmış ve işlevsel kulla-
        
        
          nırken, Türkiye’de vakıf sistemi kurumsallaşamamıştır.
        
        
          Bu tarihi ve sosyolojik realite bağlamında, Türkiye’de sivil toplum örgütlerine üyelik yeterli
        
        
          değildir. Araştırmalarda da bu olgu gözlemlenebilir (Bayhan, 2013:155).
        
        
          Gönüllü çalışmalar her insanın içinde var olan toplumsal gelişime katılım isteğinin sivil
        
        
          toplum kuruluşları kanalıyla canlandırılması ve etkin hale getirilmesidir. Gönüllü çalışmalar
        
        
          aynı zamanda kişinin sahip olduğu bilgi, yetenek ve birikimlerini çevresiyle, toplumla pay-
        
        
          laşarak haz almasına, keyif duymasına, mutlu olmasına olanak sağlayan uğraşlardır. Gö-
        
        
          nüllü çalışmaların etkinleşebilmesine olanak sağlayan sivil hareketlerin çoğalması ve yay-
        
        
          gınlaşması ise toplumun kültürel alışkanlıkları ve gelenekleriyle mümkün olabilmektedir.
        
        
          Türkiye’de bugüne kadar kurulmuş olan sivil toplum kuruluşları, daha çok “spor”, “dini
        
        
          inanç” eksenli ve “yardıma” yönelik girişimler olmuştur. Genelde ve yıllar boyunca der-
        
        
          neklerin çalışmaları sivil anlayışın ve girişimlerin değişik alanlarda yaygınlaşmasını sağla-
        
        
          yamamış, gönüllü katılımın çoğalması için bireylerin ve toplumun ihtiyaç duyduğu güveni
        
        
          oluşturamamıştır. “Şeffaflık”, “hesap verebilirlik” gibi ilkeler pek çok sivil toplum kuruluşu
        
        
          için oldukça yabancı kavramlardır. Mevcut sivil toplum kuruluşlarının pek çoğu bu yakla-
        
        
          şımlardan uzak durmaktadır. Güvenin temel unsuru olan bu ilkelerin sivil topluma uzaklığı,
        
        
          toplumun önemli kesimini, haklı olarak, derneklerden, vakıflardan “kuşku” duymaya yö-
        
        
          neltmektedir. Bu da insanımızın gönüllü çalışmalara ve sivil toplum kuruluşlarına katılımı-