GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
7
Gençliğin Topluma Katılma Örüntüleri
10-24 yaş arası nüfusun, toplam nüfusun yaklaşık %26’sına tekabül ettiği Türkiye’de,
gençlik alanında gerçekleştirilecek politika ve programların ülkenin genel kalkınma hedef-
leri içerisindeki yeri oldukça büyüktür. Aynı zamanda Avrupa Birliği ülkeleri arasındaki en
genç nüfusa sahip olan Türkiye’de, etkili bir gençlik politikası oluşturmanın önemi açıktır
(Habitat, 2017: 24).
Bu çerçevede, bu çalışmanın amacı Türkiye’de gençliğin topluma katılım örüntülerini ana-
liz etmektir. Geleceğin yetişkinleri olacak gençlerin sosyalleşme sürecinde topluma katılım
örüntülerinin belirlenmesi, gelecekte toplumun yapısının nasıl inşa edileceği üzerinde bize
somut veri sağlar. Bu veriler de, gençlik hakkında üretilen sosyal politikaların planlanması
açısından önem taşımaktadır. Araştırmanın kapsamı Türkiye’de gençler üzerinde yapılan
görgül araştırma sonuçları ile sınırlıdır. Çalışmanın yöntemi betimleyici araştırmadır. Araş-
tırmanın problemi şu şekildedir: “Türkiye’nin sosyal ve kültürel yapısı ile gençlerin topluma
katılım örüntüleri arasında bir ilişki var mıdır?”
Her sosyolojik bağlam sosyal ilişkileri ve kültürü üretmektedir. Dolayısıyla, içinde yaşanılan
sosyal ve kültürel şartlar gençlerin kimliği ve kişiliği ile topluma katılım örüntülerini belirle-
mektedir. Yapılan çalışmalar toplumsal ve kültürel yapının gençlerin topluma katıım örün-
tülerini belirlediğini göstermektedir. Bu makalede de, gençlerin topluma katılım örüntüleri
toplumsal ve kültürel yapı özellikleri çerçevesinde analiz edilmektedir.
1. Topluma Katılma Örüntüleri
Sosyal ilişkiler ve sosyal örgütler ağı olan toplumların sürekliliği; toplumu oluşturan birey,
grup ve toplulukların asgari müşterekte birleşmelerine, aynı zamanda birbirlerinin hakları-
na saygı göstermelerine bağlıdır.
Toplum, yapısı ve işleyişi açısından ikili sınıflama çerçevesinde analiz edilmektedir. Bu
bağlamda, Tönnies toplumu, “cemaat (gemeinschaft)” ve “cemiyet (gesellschaft)”; Durk-
heim “mekanik dayanışma” ve “organik dayanışma”; Cooley “birincil ilişkilere dayalı top-
lum” ve “ikincil ilişkilere dayalı toplum” olarak sınıflamaktadır. Bu çerçevede, genellikle
kırsal hayat tarzını niteleyen “cemaat” yapısında; “biz” duygusunun hâkim olduğu, kapalı
ekonomik yapı, birincil ilişkiler ve homojen nüfus yapısı mevcuttur. Kentsel hayat tarzını
niteleyen “cemiyet” yapısında ise, biz duygusu yerine bireysellik, farklılaşma ve artan iş-
bölümü, ikincil ilişkiler ve heterojen nüfus yapısı bulunur (Bayhan, 1996: 91). Kentlileşme
süreciyle cemaat yapısı yerini cemiyet yapısına bırakmaktadır.
Bireyselleşme ve cemaat yapısı “iki tarafı keskin bıçak” gibidir. Dolayısıyla, iki yapının
uygun bileşimi, toplumun dengesi ve sağlığı acısından önem taşımaktadır. Bu çerçevede,
Batı toplumlarında aşırı “bireyci” yapı nedeniyle “yabancılaşma” problemleri yaşanmak-
tadır. Doğu toplumlarında ise, aşırı “cemaat” yapısı, sivil toplum örgütlerinin gelişmesini
engellemekte, keskin cemaatleşme “yabancılaşmayı” paradoksal olarak yeniden üret-
mektedir (Bayhan, 2015: 369).