88
Ali Özgüven
Cemil Meriç Bey’i, nasıl tanımlayacağımızı, nasıl
anlayacağımızı, bugüne kadar ben şahsen öğrenmiş
değilim. 1951’den beri, üniversitede birinci
yılımızdan itibaren, 38 yıldır -1989- tanıdığım
hocamı, hâlâ anlamış değilim.
Cemil Meriç hocamızı ilk tanıdığım zaman, sadece
bir Fransızca hocası olarak görünmüştü; ama ikinci
tanıdığımda kanaatim değişmiş ve dediğim gibi
anlayamaz hâle gelmişimdir. 1951’de ilk bir iki
toplantı, dersten sonra yanımda İzzet Tanju var,
onu aldım hocaya götürdüm. Hoca Çengelköy’de
oturuyor. 1951 yılı, hoca dedi ki:
“Çocuklar, benim
amacım bildiklerimi size aktarmak, sizi yetiştirmektir.
Kafam, kütüphanem emrinizdedir.”
Bunu yalnız bize
değil, sınıfta da söylerdi.
O zamana kadar sanki dil bildiğimi de sanıyordum
ve dil bu kadar bilinir vehminden kurtulamıyordum.
Hocayı gördükten sonra baktım ki, bir dili bile tam
anlamıyla öğrenmek mümkün değildir. Bırakınız
diğer dalları.
Meriç hocamız,
“Kafam ve kütüphanem emrinizdedir,
değerlendirin.”
diyordu. Arkadaşlarımızın arasında
bir süre gelip de dayanamayıp ayrılmak zorunda
kalanlar olmuştur; çünkü hocayla çalışmak kolay iş
değildi, (…) hocaya tahammül etmek için güçlü bir
bünyeye ihtiyaç vardır.
Saatlerce
okuyacaksınız,
bütün
lûgatları
indireceksiniz aşağıya. Sayın Aslan Kaynardağ da