69
ve coşkunluğunu seferber ederek dogmalara
savaş açtı, uyuyanları uyandırmak istedi. Olumlu
sayılan şeylerin olumsuz yönleri de olabileceğini
göstermeye çalıştı.
Daha önce savunduğu Batı değerlerini sorguya
çektiği görülüyordu, ama asıl sorguya çektiği şey
bizim iki yüzyıllık düşünce tarihimiz oldu. Aydın
kavramını, kültür kavramını, uygarlık kavramını
sorguya çekti.
Şöyle diyordu: ‘Avrupalılaşma, batılılaşma, Batı’nın
yükseliş döneminde sömürgeciler tarafından
uydurulmuştur; Tanzimat entelijansiyası bunu
bilmediği için, kendine bayrak yaptı.’Avrupalılaşma
ile
Avrupalılaştırılmayı
karıştırmamızdan
yakınıyordu.
Doğuya, özellikle Hint’e ilgi duydu. Batı’nın
özümsediği
kültürüyle
Doğu’ya
yanaştı.
Hümanizmadanyanaydı, fakat ona göre hümanizma
iki doğrultuda ilerliyordu: Biri Tanrı tanımaz
hümanizma, biri de Tanrıya inanan hümanizma:
ikisi de kendi yolunda ilerleyecektir diyordu.
Hümanizma deyince, akla UNESCO geliyor. Kuram
olarak iyi olabilirdi UNESCO, ama uygulamalarına
hep kuşku ile baktı. Şöyle dedi: ‘Görkemli bir
baş altında sefil bir kuyruk taşıyan deniz kızıdır
UNESCO.’
1960’tan sonra
Fildişi Kule
’den başlığıyla yayımlanı-
yordu yazıları. Cemil Meriç’in bütün yazılarını, ek-
siksiz -dergilerde çıkar çıkmaz- okumaya çalıştım.