SU GİBİ AKAN
GENÇLİK YILLARI
Arif AY
- 139 -
diye kızdı. Bir hafta sonra ortam duruldu, muhtar da serbest
bırakıldı.
İlahiyat Fakültesinden ayrılınca tekrar üniversite sınavına
girdim, Gazi Eğitim Enstitüsünün Türkçe Akşam bölümünü
kazandım. Amacım gündüz çalışıp akşam okumaktı. Kaydımı
yaptırdım, dersler başladı. Birinci dönemin sonuna doğru okul
askerlik şubesinden tecil istemiş. O dönemdeki yasaya göre
bir fakülteden ayrılan öğrenci askerlik yapmadan ikinci bir fa-
külteye gidemezmiş. Bu yüzden tecil belgesi vermemiş asker-
lik şubesi. Kaydım silindi. Ertesi yıl tekrar üniversite sınavına
girdim ve Erzurum Edebiyat Fakültesi’ni kazandım. Tabii yine
tecil belgesi gerekti. Torpil bulup o dönemin Hava Kuvvetleri
Komutanı Niğdeli hemşerim Emin Alpkaya’dan kart aldım.
Niğde’ye yola çıktım. Otobüste aldığım kartı askerlik şube
başkanına vermekten vazgeçtim. Bor’a inince dayımın ma-
ğazasına uğradım. Dayımla askerlik şubesi başkanının ahbap
olduklarını biliyordum. Durumu dayıma anlattım. “Sen git,
ben telefon ederim” dedi. Şubeye gittim, tecil belgesi alacağı-
mı söyledim. Yedek subay “Bekle” dedi, sonra üstüne kırmı-
zı renkte “Kaçak” yazılmış bir dosya getirip şube başkanının
odasına girdi. İçeriden Albay kükreyerek, küfürler savurarak
çıktı. “Sen nerdesin ulan! Ben her hafta köye jandarma gönde-
riyorum vatan hainisin sen!” Nüfus kâğıdımı istedi ve yanım-
daki yedek subaya “İki askerle tıraş ettirip birliğine gönderin”
dedi. Aylardan Ramazan’dı. Oruçluydum. Yolda askerlere iftar
açmam için iftarlık almam gerektiğini söyledim. Onlar da izin
verdi. Yolun ilerisindeki büfeye yöneldim. Hemen bir taksiye