114
kim olduğunu da bilmeden,
‘Şu kitapları hadi çabucak
postaya ver, gelirken de dağıtıcıya uğra, siparişlerimiz
hazırsa al getir.’
diyor. Atilla şok geçirmiş. Bilahare
bana, Cahit bana böyle böyle yaptı, diye nakletti.
Ben de kendisini tanımamış olacağını anlatmaya
çalıştım. Fakat Atilla,
“Ancak, biz onunla tanışmıştık.”
dedi. Atilla Maraş’ın başına bu olay üç defa ayrı ayrı
zamanlarda geldi. Her defasında benden bu gara-
betin izahını istedi. Ben de her defasında kendisini
tanımamış olabileceğini tezini ileri sürdüm. Cahit
gerçekten de onu tanımamış, tanısaydı durum deği-
şir miydi? Değişmezdi. Cahit bu defa ondan tanıyor
olarak aynı şeyleri talep edecekti.
Cahit kendisinin yapmak üzere hazır olduğu şey-
leri başkalarına yaptırmakta sakınca görmezdi.
Sözgelimi,
Mavera
için, bu dergi benim babamın
malı değil, bu dergi bizim hepimizin, bir topluluğun
dergisiyse herkes bu dergi kendi zatî mülkü olsa idi
nasıl hareket edecek idiyse öyle hareket etmek zo-
rundadır, diye düşünür ve öyle uygulardı.
Fıtraten aylaklığı seven Cahit Zarifoğlu’nun hayatının
her döneminde çalışma mecburiyetinde kalması konusun-
da neler söyleyebilirsiniz?
Karşılaştığı mecburiyetler onu hep alınteri dökmek
zorunda bıraktı. Şiiri kolay olmayan, kendini kolay-
ca ele vermeyen bu adamın hayatı da kolay olma-
dı. Aslında dikkat edilirse edebiyatta ve gündelik
hayatında hiçbir zaman kolaya da kaçmak istemedi.
Sürekli zorluklarla boğuştu. Kazandığı ve kaybetti-
ği her şeyin mukabili onun alınterinin bedeli olarak
ortaya çıktı.