105
çalışmaları olduğunu biliyoruz. Ama şiirine, öykü-
süne bir kez başladı mı o artık genellikle önceden
çizdiği programına uymaz, fakat o program yazma
sürecinde Cahit’in ilhamına kendisini adapte etmek
zorunda kalırdı. Bunları Cahit’le otuz küsur sene
devam eden dostluğumuzun tecrübelerine dayana-
rak söylüyorum.
Cahit Zarifoğlu’yla geçen Maraşlı yıllarınızdan sizde ka-
lanlar?
Bizim Maraş’taki yıllarımız, çocukluk dönemini dış-
larsak, 1956-58 yıllarına rastlayan lise döneminde
geçti. Benim ve Ali’nin okul dışındaki bütün meş-
guliyetimiz okuyup yazmaktan ibaretti. Hafta sonu
tatillerini bile ya okuyarak ya edebiyat üzerine ko-
nuşarak geçirirdik. Bizim ev, arkadaşların akşamları
toplandığı bir uğrak yeriydi. O yılların bütün ede-
biyat dergilerini, yeni çıkan kitapları izler, okur, en
azından olup bitenlerden haberdar olurduk. Cahit,
bizim evdeki toplantılara hemen hemen hiç gelmez-
di. Belki toplandığımızı bile bilmiyordu.
O sıralarda onun ne yaptığını da bilmiyorduk. O
zamandan bende Cahit’ten kalan izlek dalgın ve bir
gölge gibi dolaşan bir insan hâli. Âşık olduğu söyle-
nirdi. Dalgınlığı yüzünden, o zaman lise öğrencileri-
nin bildiği tek filozof adı olarak ‘Aristo’ nâmı Cahit’e
münasip görülmüştü. Ama o sıralarda şiir de yazı-
yormuş. Demin anlatmaya çalıştığım gibi, biz onun
şiir yazdığını da olayların gelişmesi esnasında öğ-
rendik. Mesela, benim öykü yazmamın kesin bir öy-
küsü var. Fakat Cahit’in şairliğinin böyle kesin bir