87
şimdi de ona
sabık şair
diyenleri düşünüyordum.
Ama onu en çok yaralayan, en yakınlarından gelen
bir mektuptu.
Büyük Doğu’
da yazmaya davet ettiği ve kendi çocuk-
ları gibi gördüğü insanlar, bir mektupla bu daveti
reddetmişlerdi. Burada Cahit Zarifoğlu’nun adı var-
dı; ama imzası yoktu. Büyük Şairin, bunu özellik-
le dile getirdiğini ve bugünden sonra Zarifoğlu’na
daha farklı baktığını biliyorum. Ülke, aydınları bile
girdabına alabilen işte böyle bir politik çalkantı için-
deydi. O anda Büyük Şair, bana döndü:
‘Sezai’yi arayalım.’
dedi.
Ben öylece bakıyordum. Oğlu Osman da oralarday-
dı. Hemen telefonu çevirdi. Telefon numarasını ez-
bere mi çevirmişti, deftere mi bakmıştı, yoksa Os-
man’dan mı istemişti? Şimdi tam hatırlayamıyorum.
Telefonu çevirirken her şey normaldi; ama konuşma
başla- yınca önce bir şaşkınlık, ardından öfke, ardın-
dan da hüzün yürüdü Büyük Şairin yüzüne. Aklım-
da kaldığı kadarıyla konuşma şöyleydi:
‘Sezai’yi ver bana...’
Karşıdan gelen cevap tahminen şöyle:
‘Rahatsız , efendim.’
‘Orada değil mi?’
‘Kimseyle konuşmuyor.’ ‘Ver dedim.’