SU GİBİ AKAN
GENÇLİK YILLARI
Şûle Yüksel
ŞENLER
- 39 -
Bir müddet sonra beşinci sınıftan bir talebe geldi. Özer ağa-
beyimin sınıfından irice bir çocuk... Onun öğretmeni de an-
nemle çok iyi arkadaşlık kurmuştu. Beni çağırıyorlar. Ben
çekindim, itiraz da edemedim, gene aynı şeyleri yaşamaktan
korkuyordum. Tahminim de oldu. Gittim. Ağabeyim de içle-
rinde. Çıktım yine. Tahtada el yazısıyla yazılmış uzunca bir
problem var. Ve bir çocuk azarlanmış belli. “Şenler, oku prob-
lemi” dedi. Okudum. Öyle bir problem ki çetrefilli, bir şey
var ama ne? Düşünüyorum. Problemi tekrar tekrar okudum.
“Öğretmenim” dedim, “Çok tuhaf, yanlış bir problem bu.
Arkadaşlarım problemin yanlış olabileceğini hiç düşünme-
diklerinden çözüm arıyorlar. Böyle bir şey olamaz, problem
yanlış öğretmenim”, dedim. “Söyle bakalım, yanlış nerede?”,
dedi. “Siz biliyorsunuzdur tabii ama” dedim ve anlatmaya baş-
ladım. Çocuklar bunu fark edemedikleri için yapıyorlar, yapı-
yorlar ama sonuç alamıyorlar. Meğer öğretmen, talebeler ba-
kalım bu yanlış kurguyu fark edebilecekler mi diye, denemek
için bilhassa hazırlamış problemi. Öğretmen gülümseyerek
kürsüden indi beni sımsıkı kucakladı ve talebelerine dönerek
“Utanın, utanın!” dedi. Çocukların çoğuna sormuş, yapama-
mışlar. “Gidin!” demiş, “Birinci sınıftan Küçük Şenler’i çağı-
rın!” Problemdeki püf noktasını bulmam üzerine de “Allah’ım,
seni üçe değil beşinci sınıfa almamız lazımmış”, dedi.
Böyle olaylar oluyordu ama ben de üzülüyordum. Öğretmenim
benim bu durumumu fark edince benimle öyle kopmaz bir
parça oldu ki; teneffüslerde koluma girer, beni bırakmazdı.
Ben onun yanında minnacığım... Bu öğretmenim ikinci öğ-