SU GİBİ AKAN
GENÇLİK YILLARI
Şûle Yüksel
ŞENLER
- 38 -
geçmesini istiyorum. Böyle olması onun için daha iyi” cevabı-
nı veriyor, öğretmenime.
Okulda enteresan durumlar oluyordu. Bir gün, birinci sı-
nıfta, dersteyiz. Kapı çaldı, üçüncü sınıftan bir çocuk geldi.
Göksel ağabeyimin sınıfından. Üç kardeş hepimiz aynı okul-
da olduğumuzdan ismimiz de okulda “Şenler’ler” diye anı-
lıyor. Çocuk, öğretmenle konuştu. Öğretmen dedi ki: “Kalk
Şenler, üçüncü sınıfa git, öğretmen seni çağırıyor.” “Peki” de-
yip gittim. Gittim ama sınıftaki manzara şu; bütün çocuklar
bir suçluluk ve utanç içindeler. Küçük ağabeyim de onların
arasında. Tahtaya kaldırılmış, ayakta bekleyen bir talebe var.
Tahtadaki çocuğun elinde bir kitap, azarlanmış herhâlde. İçeri
girdim. Öğretmen “Gel Şenler” dedi. Yanına gittim. “Şenler,
bu arkadaşının elindeki kitabı al, açık olan sayfayı oku!” Başlık
“Arılar”; tam bir buçuk sayfa. Ben bu okuma parçasını tane
tane, mânâlarını vere vere okudum. “Tamam Şenler” dedi.
“Bu okuduğun parçayı anlatabilir misin?” Başladım anlatma-
ya. O kadar iyi anlatmışım ki aynen yazıldığı gibi... Öğretmen
“Teşekkür ederim” dedi. Beni alnımdan öptü. Ondan sonra
dedi ki: “Senden benim bir isteğim daha var.” “Buyrun”, de-
dim. “Şu arkadaşının karşısına geç, olanca hızınla yüzüne tü-
kür!” Çok kötü oldum, başladım ağlamaya. “Tükür Şenler, ben
müsaade ediyorum” dedi. “Hayır” deyip kaçtım. Ağlaya ağlaya
sınıfa gittim. Öğretmenime de anlatmadım. Fakat öğretmen-
ler odasında anlatmışlar.