60
şeydir. Ama mekân hep bir geçittir. İnsanın yaşadığı çağ,
sonunda her şeyin hesabının sorulacağı mahşere kavuşa-
caktır. Oyunlarda ışık imkânlarıyla mekânın görece ve
değişken olduğu algılatılır. Özel adların olmayışı, zaman,
mekân belirsizliği, Pakdil’i bölgesel değil evrensel bir ba-
kışa götürür. Pakdil; belirli bir zamana bağlı değildir; za-
manlar üstü, zamanlar ötesidir. Çünkü; inkâr ve sömürü,
zamandan, mekândan ötedir.
Nuri Pakdil’in oyunlarında öne çıkan konulardan biri de
kent ve beton yığınları arasında sıkışıp kalmış kentlidir.
Bu oyunlarda kent, kirlidir, boğucudur. Kent doğaya ters
düştüğü için anlamsızlaşmış, insanın konumu da ıssızlaş-
mıştır. Kentin konumu yanlış olunca evlerin konumu da
yanlıştır. Kentliler güneşi unutmuşlardır. Ancak, kentliler
boğulduklarının farkında değildirler. Oysa, kentin konu-
mu ülkeyi, kıtayı simgeleştirmektedir. Kent pusudadır:
Avı ise insandır. Kent ağıtla kuşatılmıştır. Pakdil, kent
konusunda bu denli karamsar olmasına karşın, yine de
umudu kaybetmez bu karabasanda:
“Bu kentte de olabilir
kuşkusuz umut.”
Nuri Pakdil’in oyunları, daha çok görsel işitsel bir orta-
ma göre yazıldıklarından, asıl özellik ve güzelliklerini oy-
nandıklarında, sahnelendiklerinde ortaya koyarlar. Yazar
oyununu bu ortama, imkâna göre oluşturur. Bu nedenle
göz ve kulak düşünülerek oluşturulmuş metinler, ma-