GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
7
Sosyal Dışlanma ve Genç Suçluluğu
Günümüzde genç bireyler toplumda aile, okul, iş arasındaki geçişlerde ve kurdukları sos-
yal ilişkilerde bir takım zorluklarla karşılaşabilmekte ve bu zorluklarla mücadele içerisinde
bulunmaktadır. Bu durumda gencin sağlıklı bir sosyalizasyon sürecinde bulunması suç
davranışına olan eğilimin önlenmesi adına önem taşımaktadır. Bu noktada gencin ailesi ile
kurduğu ilişkinin özellikleri dikkat çekmektedir.
Gençlerin suç davranışına yönelmeleri ile ilgili olarak yapılan araştırmalar, yoğun şekilde
suç işleyen ya da ağır suçlar işlemiş gençler arasında ciddi sosyal problemleri, aile ve
okul yaşamlarında ciddi zorluklarla karşı karşıya olanların varlığını ortaya koymuştur. Yani
bu tip gençler veya çocukların, işlemiş oldukları suçları, çocuk suçluluğunun normalliği
varsayımı dışında, psikolojik, sosyal ya da başka nedenlere dayanan eksikliklerle açıkla-
mak daha tutarlı görünmektedir (Toprak, 2014, s. 321). Gençlerin suç davranışına olan
eğilimleri sadece belli başlı karakteristik özellikleri çerçevesinde açıklamak mümkün de-
ğildir. Gençlerin suç davranışında bulunmalarında etkili olan faktörlerin üzerinde durmak
genç suçluluğunu anlamada ve suçlulukla mücadele etmede önem taşımaktadır.
19. yüzyılda tüm dünyada yaşanan gelişmelerle birlikte önemli bir sosyal sorun haline ge-
len suç olgusu ile ilgili bilimsel çalışmaların da hız kazandığı görülmektedir. Suç bilimi ola-
rak tanımlanan kriminoloji suç olgusuna etki eden biyolojik, psikolojik, sosyolojik, ekolojik
ve diğer faktörleri ve sebepleri araştırarak suçun oluşumu ve önlenmesi ile ilgili çalışmaları
içeren bir bilim dalıdır (Dolu, 2010, s. 40).
Suç ile ilgili ilk teoriler genelde suçu tek bir nedenle örneğin atipik vücut yapısı, genetik
anormallikler, akıl hastalığı, fiziksel anormallikler ve yoksullukla açıklamaya çalışırken daha
sonra geliştirilen teorilerde suçun çok nedenli bir sosyal olgu olarak açıklandığı görülmek-
tedir (İçli, 1993, s. 8).
1920’li ve 1930’lu yıllarda “Çağdaş Kriminoloji” ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu dönemde
suçu açıklamaya yönelik iki temel görüş meydana gelmiştir. İlk görüş, Sigmund Freud’un
teorilerinin etkisiyle suçu bireyin ruh yapısında var olan gerilim ve çatışmaların sembolik
bir ifade tarzı olarak ele alırken ikinci görüş ise sosyologların etkisiyle suçu bireylerin için-
de yaşadığı ortamla açıklama yoluna gitmiştir (Bal, 2003, s. 165). 20. yüzyılın kriminoloji-
si daha çok sosyolojik olarak tanımlanmaktadır. Bu dönemde suçun sosyal boyutlarının
daha çok önem kazandığı görülmektedir.
Travis Hirschi çocuk suçluluğunun sosyal kontrol teorisini geliştirerek temel kavramın bire-
yin topluma bağlantısı olduğunu ifade etmiştir. Hirschi bireyin topluma bağlılığı zayıfladığı
ölçüde suçluluk olasılığının artacağını belirterek topluma bağlılıkta birbirleriyle ilişkili dört
unsuru açıklamaktadır. Bu bağlar şunlardır (Hirschi, 1966, s. 16-34’den aktaran: İçli T.
2004)
Bağlılık (attachment); bireyin özellikle ebeveynlerine, arkadaşlarına bağlılığı arttıkça onun
toplumun beklentilerine uygun davranması olasılığı artmaktadır.