Gençlik ve Spor Bakanlığı Yayınları - page 94

92
İstanbul’da “Abi”ler dönemi
Cahit Zarifoğlu İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Alman Filolojisi’ne yazıldı. Vefa Öğrenci
Yurdu’nda kaldı. “Abi kültürüyle” İstanbul’da tanış-
tı… 1962 Mart ayının bir cumartesi günü Özdenören
kardeşlerle birlikte hayranı oldukları bir şairin kapı-
sını çaldılar: Sezai Karakoç.
Belki bugün herkese şaşırtıcı gelebilir: Onlar, o güne
kadar “Sartre, Camus gibi büyük düşünürlerin fikir-
leri okunur, öğrenilir ve benimsenir” diye düşünü-
yorlardı. O günden sonra Sezai Karakoç’tan öğren-
diler ki, her fikir üzerine yorumlar getirilebilir; filo-
zoflar, düşünürler, edebiyatçılar sorgulanabilirdi!
Ve yine ilk olarak o gün duydular… Sezai Karakoç
bir dergiyle ilgili düşüncesini şöyle açıklamıştı:
“O
derginin kendine göre bir kimliği var, biz Müslümanız.”
Kafaları karıştı. Çünkü kendisi (Mehmet Barlas’ın
babası) Cemil Sait Barlas’ın
“Pazar Postası”
nda yazı-
yordu. Solcu Cemal Süreya da en yakın arkadaşıydı.
Nasıl oluyordu; bir “onlar” vardı, bir de kendileri
Müslümanlar! Sonra yerli yerine oturdu düşünce-
leri: Hayata bir pencereden bakabilirsiniz; ama bu,
karşı pencereden bakanlara düşman olacağınız an-
lamına gelmezdi.
“Öteki”
kavramını henüz bilmi-
yorlardı. İstanbul’la daha yeni yeni tanışıyorlardı…
Üvercinka’ya Hayranlık
“Güzel İnsanlar”
karşı görüşe doğru koşmaya başla-
salar da Cemal Süreya’yı hep sevdiler;
“Üvercinka”
ellerinden düşürmediler.
1...,84,85,86,87,88,89,90,91,92,93 95,96,97,98,99,100,101,102,103,104,...174
Powered by FlippingBook