23
laşmasını önler, onunla arkadaşları arasında daima
bir mesafe bulunur. İtici biri değildir. Bu mesafeli
tavrı, kibirden de ileri gelmez. Bazı arkadaşları ona
yaklaşır ve ‘Âşık mısın yoksa?’ diye sorarlar. Fakat o,
bu çeşit soruları da müphem bir gülümseme, müp-
hem bir mimikle geçiştirir, asla açık seçik bir cevap-
la ortaya çıkmaz. Sırlarını açmaz, onları başkalarıyla
paylaşmaz.
Tuhaf bir dalgınlık içindedir. Kendi dalgınlığına,
kendi âlemine dalmış olarak bir başına yaşar. Onu
bu dalgın, içine kapanık hâline arkadaşlar bir isim
yakıştırmakta gecikmezler: Lise sıralarında onun bir
adı da Aristo’dur.
YİRMİ SEKİZ:
Ders yılının ortası geçmiştir. 1956
kışının ilkbaharına dönüşen günlerdir. Sınıfın çalış-
kan öğrencileri yavaş yavaş edebiyata ilgi duymaya
başlarlar. Öyküler, şiirler yazarlar. Maraş’a o sıralar
edebiyat dergileri gelmez, gelse de bundan onların
haberi olmaz. Yazdıkları öyküleri, şiirleri yayımlat-
ma düşüncesi ilkin Ali Kutlay’dan gelir.
YİRMİ DOKUZ:
Zarifoğlu’nun Türk Sanatı’na gön-
derilen şiirleri için dergide şöyle bir görüş bildiri-
lir:
“Henüz şiir hayatının başında olduğunuz anlaşılıyor.
Nesir edasından kaçının ve kuruluşa, kelime seçimine bil-
hassa dikkat edin.”
OTUZ:
Yaz geçer. Okullar açılır. 1957-58 ders yılıdır.
Lisede son sınıf... Sait ve Cahit Zarifoğlu fen şubesi
öğrencisidirler. Geriye kalanlar edebiyat şubesinde-
dir.