34
sizlikleri, bavulunda mazisi…Ve tek desteği
Mahmutpaşa’dan iki buçuk lira mukabilinde
alınan baston. Bir adam, bir vapurun ambar
merdivenlerinden inmektedir. ‘Meçhule giden
bir gemi kalkar bu limandan’, gemi meçhule de-
ğil, belde-i nura gidiyor. Sonra rüyaya benzeyen
günler. Manasız ve manalı. Çirkin ve korkunç.
Sonra bilmem kaç ay Paris. Kenzven geceleri.
Kenzven’de her gün gecedir. Izdırabı nükte ile
yenmeye çalışan bir aciz. Paris, okuduğum ro-
manların en tatsızı, en namussuzu, en kahpesi.
Ben görmedim Paris’i... Paris evde yoktu... Ben
rüyada gördüm Paris’i, gülümsedi ve kayboldu.
Neden beni aramak için buralara kadar geldin
diye sitem etti bakışları. Promete, Kafdağı’na zin-
cirlenmiş, ben hastaneye zincirliydim. Paris’te
hastaneye zincirli olmak… Hastaneye ve karan-
lığa. Reyhaniye’nin çamurlu sokaklarını, kerpiç
kulübelerini ve maymun azmanı insanlarını,
kötü yazılmış natüralist bir romanın esneten te-
ferruatını okur gibi, yıllar yılı seyreden gözlerim,
Paris’te kapalıydılar.
Gözlerimi, yani her şeyimi kaybetmiştim.
Muhakeme, bir sonsuz melâl… Yaşamak, bir
avuç uçuk maviydi. Her şey, arafta kuşatılmış
bir yığın özlemdi.
Körlüğün küçüklük duygusu. Düşünce adamı-
nın boğuluşu... Yaşamak için istemediğim işlerle
uğraşmak mecburiyetindeyim... ‘Emil’ ter-
cümesi,
‘Sefiller’, bu angaryanın mükâfatı yok.