61
Arada bir İstanbul’dan rahmetli Üstad Necip Fazıl’ın ya
da rahmetli Fethi Gemuhluoğlu ağabeyin gelişiyle doru-
ğa çıkan heyecanımız, coşkumuz... ‘Edebiyat’, müthiş bir
uyumun, birlikteliğin, dostluğun, kardeşliğin, arkadaşlı-
ğın, özverinin, ülküsel bütünlüğün adıydı. Sonra ne oldu
da bu büyülü, bu coşkulu birliktelik dağılıverdi? Hâlâ an-
lamış değilim doğrusu...
Sonra ‘Mevera’... ‘Edebiyat’ın ilk kuşağını oluşturan
Rasim Özdenören, Erdem Bayazıt, Mehmet Akif İnan,
Cahit Zarifoğlu, Alâeddin Özdenören, Bahri Zengin,
İsmail Kıllıoğlu ve Osman Sarı’nın ayrılmasıyla bir kulübe
ait iki takımın ortaya çıkması... İkinci kuşak olarak, Arif Ay,
Turan Koç, Ali Ulvi Temel, Saban Özdemir, İdris Hamza,
Halis Altındağ, Ali Göçer, Fuat Altınsoy, Ali Karaçalı,
Hüseyin Su, Kâmil Aydoğan, Mevlüt Ceylan, irfan Çevik,
İlhami Çiçek, Cahit Yeşilyurt, Yusuf Nili, Atıf Bedir, Bilal
Çerir, Ömer Erinç, Sezai Uğurlu’yla ‘Edebiyat’ın Nuri
Pakdil yönetiminde yoluna devam etmesi...
İşte tam da burada ‘Dünyanın en uzun hüznü yağıyor’ kar-
la birlikte üstüme. ErdemBayazıt’ın şiiriyle bu hüzün daha
da ağırlaşıyor. Onun şiiri, Anadolu insanının hüznüdür.
O, insanımızı en yerli bir duyarlıkla şiirleştirir; acılarını,
korkularını, sevinçlerini, ezilmişliğini, sevdalarını, erke-
ğini, kadınını, çocuklarını, yiğitliğini, umutlarını, umut-
suzluklarını, dağlarını, ovalarını, ırmaklarını, kavgalarını
tok bir sesle dile getirir. Anadolu insanını anlatan şiirinin
coğrafyası alabildiğine geniştir. Bosna’dan Çeçenistan’a,
Ortadoğu’dan Afganistan’a, Afrika’dan Asya’ya ezan du-
yulan her yerdir. O, zaten ‘Yeryüzü bana mescit kılındı’
diyerek çağlar boyu süregelen inancımızın evrenselliğine
de vurgu yapmaz mı?”