11
ve insanın birebir anlatımı olamaz. Aradaki yapı, ha-
yatı ve insanı sanatlaştırırken değiştirir. Dolayısıyla
şairin hayatı şiirindedir derken, sanat eseri söz ko-
nusu olduğu için sanat eseriyle sanatçı arasında bi-
rebir koşutluk aramak yanlıştır. Sanat eseri hayatın,
kişiliklerin bir soyutlamasıdır. Şiirlerde, romanlar-
da, hikâyelerde, filmlerde anlatılan insanlar gerçek
insanlar, hayatlar gerçek hayatlar değildir. Birebir
değildir. Sanat gerçek hayat üretmez. Bir tasarı su-
nar. Her tasarıyı hayat ne kadar değiştirip bozarsa
sanat eserini de o kadar değiştirip bozar. Hayatı de-
ğiştiren sanat değil, sanatı değiştiren hayattır. Biz
sanat eserinde bir insan görürüz ve onda kendimizi
ararız; kendimiz için olanı ararız. Bunun için şiir, ro-
man, hikâye okur, film izleriz. Çünkü değişmek is-
teriz. Sanat eseri de bizimle asıl olarak bu noktadan
ilişki kurar; bizi değiştirmek ister.
Hayatı ve insanı soyutlayarak anlatan sanat eseri de-
diğimiz vakit şiir bu dairenin içinde özel, ikinci bir
daire olarak durur. Bizler bir romanda anlatılan bir
kahramanla gerçek hayatta karşılaştığımız bir kişiyi
örtüştürebiliriz, bir roman kahramanı gerçek hayat-
tan bir kopya da olabilir. Bağlantıyı kahramanın bir
özelliği sebebiyle yaparız. Oysa şiirdeki kişi, onda
toplanmış belirli özelliklerin, belirli duyguların, dü-
şüncelerin kişisidir. O, insandaki bir duygunun, bir
hareketin, bir özelliğin, küçük bir ayrıntının insanı-
dır. Şiirdeki insanı birebir gerçek hayattan bir insa-
nın kopyası olarak okuyamayız. Hiçbir sanat eseri
birebir değildir. Fakat biliriz ki şiirdeki, özellikle
modern şiirdeki insan “bütünüyle” bizi anlatan bir