23
çaların eşit olup olmadıklarını bile idrak edemeden
içindeki o hep süren, kesilmeyen, uzamayan, kısal-
mayan garip arayış hissiyle bunaldığı günler gide-
rek ağırlaşmaya başlamıştır bir yandan da.
1933’te yayımlanan
Ben
ve Ötesi’
nden sonra bir
şiir dâhisi olarak kabul
edilmesi, hatta kimseyi
beğenmemesiyle meş-
hur
Ahmet
Haşim’in
“Çocuk, bu sesi nereden
buldun?”
demesi bile
onu doyuramaz.
Onun bildiği tek şey,
‘bir şey’ aradığıdır; onu bulmadan, ona ulaşmadan,
hatta mümkünse ona sahip olmadan huzur
duyamayacaktır.
İçindeki eksiklik ve bu bir türlü dindiremediği
sonsuz suçlu luk hissi,
‘Büyük Veli’
dediği kişiyle
tanışıncaya dek azalmaz. Bu karmaşa, bir gün eve
dönmek için bindiği Şirket-i Hayriye vapurunda
karşılaştığı, gözlerini sabit bir biçimde kendisine
diken, hiç tanımadığı ve bir daha da görmeyeceği
‘Hızır tavırlı’ bir adamın uzattığı kâğıtta yazan
adrese gidene kadar kesintisiz sürer. Abidin
Dino’yla beraber Eyüp sırtlarındaki adrese giden