133
merhamet, kadınların gözünde iffet, gençlerin
gözünde saffet, yaşlıların gözünde şefkat kalmamış
bir şehir’dir ona göre.
Necip Fazıl, İstanbul hasretini şöyle dile getirir:
“İstanbul, gözümde öyle tütmeye başladı ki...
Ayakları bağlı bir horozun gözünde çöplük, rıhtım
üzerinde göğsünü şişiren bir balığın rüyasında
deniz suyu, ısıtmalı bir kafes arslanının çilesinde
orman, bu kadar cazibeli hatlarla tütemez.
Onu düşünüyorum, onu!.. O kimdir?
Annem, karım, evim, yatağım, yazı masam,
başucumdaki kitap, belli başlı pencerelerimin sabit
manzarası, ihtiyar ve öksürüklü Şirket- i Hayriye
vapuru, mürekkep kokan mat- baa, arkadaşım,
talebem, kaldırımlar, gök, deniz, şu, bu...
O, bir kişidir; İstanbul... İstanbul... Bir köşesinde,
sonra- dan görme, cıvık ve yılışık, bir köylü mendili
gibi cicili bicili apartmanları; bir başka köşesinde
tenekeden ve kibrit çöpünden evleri; bir başka
köşesinde de asil ve mustarip konakları ve yalıları ve
bütün bunlara, sanki dilenciler ordusunu kumanda
eden muhteşem taçdarlar hâlindeki misilsiz
mâbetleriyle İstanbul...
Asfalttan, arnavut kaldırımına ve çamur seline
kadar her cinsten sokakları; günde bin kere yüz
değiştiren ve en güzelle en çirkin arasında mekik
dokuyan fevkalade hassas ve değişik iklimi; en aziz
sevgiliden en hor düşmana kadar bütün duygu
kutuplarını bir arada barındıran namütenahi
girift muhitiyle İstanbul... Bu tezat ve zenginlik
dünyası, her şeye, her şeye rağmen tek ve yekpare