10
BİR:
“Kafkasya’dan esen bir rüzgâr”
ın Maraş’taki se-
rinliğidir. Fransızca, Farsça, Arapça bilen; Nakşî ta-
rikatına bağlı, Fuzûlî’den gazeller okuyabilen; öğret-
menlik, defterdarlıkta memurluk, hâkimlik yapan;
dört kez evlenen bir babanın oğludur. Evde, anne-
sinin yanında hep ikinci bir kadın vardır. Yalnızlığı
ve sessizliği sevmesi o yıllara rastlar. Hayattan kaçıp
sanata sığınan bütün çocuklar gibi ‘yazı’yı arkadaş
edinir.
İKİ:
“Ne çok acı var.”
Cahit Zarifoğlu’nun hayatı, bir
başına bu tarafsız cümlenin içine sıkıştırılmış gibi-
dir. Mutluluklar, umutlar, mutsuzluklar ve umut-
suzluklar da bu kısa ünlem cümlesinin içinde düşü-
nülebilir. Kırk yedi yıllık bir koşuşturmaca ile geçen
bir ömrün dönemeçleri arasındaki mesafelere ne
çok acı, ne çok aşk, ne çok karar, ne çok pişmanlık
sığdırılmış. Ve daha potansiyel hâlde duran ne çok
dram vardır. Hayır, kaybedilmiş, heba olmuş bir ha-
yatın dramları değildir bunlar. Potansiyel olanlar da
yaşanmıştır onda.
ÜÇ:
Cahit Zarifoğlu, bir konuşmasında
“Sanırım, çok
gezdim.”
der.
“Avrupa ülkelerinde binlerce mil kat ettim.
Otobanlarda delice araba koşturdum.”
Bu yolculuklar sadece dış dünyada gelişmez, iç dün-
yasında da sürekli yolculuk hâlindedir. Ama içerler-
de, derinlerde, ruhun derinliklerinde değişmeyen
bir ‘öz’ hep orada, değişmeden fakat belki gelişerek,
olgunlaşarak durur.
DÖRT:
Yolculukları, hareketi ve kıpırtıyı hep se-
ver. Sürekli değişikliklerin içinde değişmeyen bir