46
Şiiriyle karşılaşanlar,
“Bu ne anlaşılmaz bir şiir!”
der.
O da şöyle yanıt verir:
“Herkes her zaman her şiiri an-
lamak zorunda değildir. Şiirimi bana şikâyet ediyorlar.
Anlamıyorlarsa niye rahatsız oluyorlar, bilmem. Ben de
botanikten hiç anlamam. Zor anlaşılırlık şiirlerimin ken-
disinde olmalı. Ben bir amaçla yola çıkıyor değilim. Acaba,
zor anlaşılır şiirler mi var, yoksa zor anlayan şiir okurları
mı?”
Kimse bilmez, Kirkeegard’ı hatmettiğini. Yine
İslâmcı gençlerin ‘şiirlerinde dinsel öğeler bulunma-
dığına dair’ eleştirisine de
“Siz, hiç buğday içindeki
güneşi gördünüz mü? Benim şiirlerimde ayetler, hadisler,
menkıbeler, İslami davranış biçimleri, tavırlar, tepkiler,
kabuller; suda erimiş madenler gibi vardır.”
karşılığını
verir. İslami kesimden yükselen
“Şiirlerini hiç anla-
mıyoruz!”
feryadına zerre kadar önem vermez ve
‘anlaşılmaz’ bulunan şiirlerini yazmaya devam eder.
İlk şiirlerini
Türk Dili, Soyut, Papirüs, Yeni Dergi
’de
yayımlatır. Sezai Karakoç’un
Diriliş
dergisini çıkar-
masıyla birlikte kendini orada bulur... Çok okumaz,
çok düşünmez. Fişek gibidir ve yaşamın şiirini ya-
zar. Edip Cansever ve Cemal Süreya’nın şiirlerini
sever, bir de
Suç ve Ceza
’yı...
Bir şiirinde şu dize yer alır:
“Raskolnikov müthiş bir
Allah ağrısı çekmektedir.”
İşte bu, onun en entelektüel
dizesidir.
Faulkner’ı orijinalinden okur. Ve Faulkner’dan şu
cümleyi hiç unutmaz:
My mother is a fish
.
2
Sonsuzluk
2
* Benim annem bir balık