41
Arkadaşları, onu o kahvelerde bulur. Bir seferinde
Alâeddin Özdenören, bu kahvelerden birine gider
ve
“Cem’i arıyorum.”
der. Külhanbeyi görünümlü
biri,
“O, büyük bir adam değil mi?”
diye sorduktan
sonra, bir adam gönderip Zarifoğlu’nu hemen bul-
durur.
O çevredeki ismi Cem’dir. Zaman zaman kendisi de
gerçek ismini unutur. Cahit Zarifoğlu takma ismiyle
kitaplar yazdığını bile düşünür.
Yazılarında Abdurrahman Cem, Ahmet Sağlam,
VedatCangibimüstearadlarıkullanır.Abdurrahman
Cem’de bıçkın bir İstanbul delikanlısını, Ahmet
Sağlam’da yeraltındaki Güneydoğu medreselerinde
“emsile-bina” okuyarak işe başlamış, ağırbaşlı bir
hocaefendiyi, Vedat Can’da ise genç şairlere yol gös-
teren, heyecanlı ve atak bir abiyi canlandırır.
Okur mektuplarına yanıt vermek gibi sıradan bir işi,
sorumlu bir edebiyat öğretmenliğine dönüştürür.
Birçok yeteneği edebiyat dünyasına kazandırırken
nice hevesli ve sabırsıza da bu işi bıraktırır.
“Serazat ve bohemdir. En azılı fundemantalizmden, en
kıvrak sekülerizme kayar; hiç kimse tedirgin olmaz.”
Konuya direkt girer ve kısa konuşur. Bundan 30 yıl
önce
“Hey dostum”
demeyi becerebilmiştir. Klas bir
duruş için her şeyini feda edebilir. Tepeden tırnağa
Doğulu olmasına karşın Doğu’nun büyüsüne kapıl-
mış bir Batılı gibidir.
İstanbul-Maraş otobüs yolculuklarında, yol boyun-
ca mikrofondan yolculara fıkra anlatacak kadar hoş-