34
Harb-i Umumi
İçin Umumi ve
Lüzumlu
Bir Girizgah
Asker ve milis, şehit ve gazi..
Aynı yolun yolcusu olmuşlardı.
Onların arşa yakınlığı merminin namluya
yakınlığı ile eşitti.
“Trakkk... Trakkk... Trakk... Trak”
Bir çift postal, belki altı delik...
Bir tayın torbası, belki içi boş...
Bir tüfek, mermisi yok...
Bir de kasatura, kör mü kör, paslı mı paslı...
Künyeleri olanlar veya bilinmeyenler... Asker
veya milis toprağa düştüklerinde belki de gözleri açık
gitmişlerdi.
Vatan toprağına hasretti onlar.
Siper tellerine takılmış bedenleri, geçmişten gelen
bir hakikati sessizce terennüm ediyordu: Biz bu topraklar
için, toprağa düşer ama, bizden sonrakiler kanla yeşeren
hürriyet ekinini cesaretle biçerler.
Toprağı kan ile sulayan ve toprağa can veren
onlardır.
Toprak onların “Can” anıdır.
Kuruyan önce son bir hamle ile şehit olan
arkadaşlarının bulunduğu siperlere bedenlerini bırakıyor
ve etten bir duvar örüyorlardı. İhtimal ki, bedenleriyle
siperdeki silah arkadaşları için “can”dan bir “tahkimat”
yapmayı düşünmüşlerdi.
Ha kum torbası, ha delik deşik olmuş bir beden...
Kendileri için değil, silah arkadaşlarını bilvesile korumaya
çalışıyorlardı.
Ölüyken bile diriydi onlar.
Onların savaş ve ölüm anlayışı, başkalarından
farklı olacaktı.
Can veren bedenleriydi, ruhları değil.
Bu yüzden bekledikleri o bir yudumsu, ecel şerbeti
olarak gelecekti.
Binlercesi, on binlercesi kana kana içmişti ecel
şerbetini.
Evet…
Kan yazıyordu Harb-i Umumi tarihini...
Sonra da yazmaya devam edecekti. Çanakkale’yi,
İstanbul, İzmir ve Anadolu işgalini ve bütünüyle Milli
Mücadeleyi...
Potinlerini çıkarıp postalları giydiklerinde ya da
forma yerineüniformaları seçtiklerindehenüzhayatlarının
baharındaydılar. Ve şüphesiz onlar da babaları gibi
yokluğu yaşamışlardı. Spor alanlarından savaş alanlarına
gittiklerinde seyirci seslerinin yerini top ve tüfek sesleri
almıştı.
İki farklı “top” vardı hayatlarında. Onlar ülkeleri
için savaşmayı kendileri için savaşmayı yeğ tutmuşlardı.
Diyelimki, mülazımevvel Arif ve Galip ve Cevat veNeşet...
Savaşın ikinci yılında, İngiliz potinlerinin yerini
müttefiklerin yani Alman ve Avusturya’nın malları almıştı.
Ama onlar da ateş pahasıydı. Topların iç lastiklerinin sık
patlaması da fiyatları artırmıştı.
Futbolcular da savaşıyordu.
Siperler de omuz omuza savaşanlar arasında
gayrimüslimler de olacaktı. Gedikpaşa (Ardavazt)
takımındaki Kalust Arkaryan vardı. Araks takımının
futbolcusu Hayk Cocolyan, Türk ordusunda mühendis
yardımcısı olarak yer almış ve Sivas’ta görev yapmıştı.
Yervant Nişanyan, Sakırköy Sasun Jimnastik Kulübü’nün
kurucularındandı. Gazaros Kuyumcuyan ve diğerleri,
kimi yeniden spor sahalarına dönebilecek, kimi de şehit
olacaktı.