116
Özellikle ‘s’ sesini çıkarırken dilindeki tatlı pelteklik,
Diyarbakır aksanlı ‘k’ sesi, ve ‘şey’ sözcüğünü sıkça
kullan- ması dikkat çeker.
Herkesle her şeyi konuşur, tartışır. Düşüncesini de
öfkesini de hemen ortaya koymaktan çekinmez.
Birkaç genç, Diriliş Yayınları’nın Üretmen Han’daki
küçük odasına girip selam verdikten sonra
‘Efendim,
sizi ziyarete geldik.’
derler. Karakoç’un yanıtı oldukça
ilginçtir: ‘
Ben türbe miyim, kardeşim!’
Diriliş Yayınları’nın bürosunu Erdoğan Alkan
şöyle anlatır:
“Karakoç’la ilk kez 1960’ta tanıştım.
Cağaloğlu’nda tahta bir oda. Odada tahta bir masa, iki-
ü
ç tahta iskemle, tahta bir seh
pa ve bu tahta saltanatını
bozmak istercesine, demirden, acıklı bir küllük. Çırılçıplak
ve bu
çıplak görünüşüyle insanda acı
madan çok
maddedeki hayasızlık duygusunu uyandıran bir yer. Üç
kişi, şair Cemal Süreya, şair Sezai Karakoç ve Şevket Eygi
harıl harıl bir şeyler tartışıyor. Mülkiyeli ağabeylerim
bunlar. Okuldan aldığım eğitim gereği dinlemekle
yetiniyor ya da birkaç soru soruyorum.”
83
Şiirlerinin izinsiz kullanılmasına tepki gösterse de
iletişim çağında buna pek engel olamaz. Herhangi
bir şiirinin bir dergide yayımlandığını görünce ilkin
çokça sinirlenir; ancak zamanla öfkesi diner. Metin
Üstündağ, Öküz dergisinin orta sayfalarında
Usta-
lara Saygı
başlığıyla Sezai Karakoç’un
Yoktur Gölgesi
Türkiye
’de şiirini ve eski bir fotoğrafını yayımlar. Bir-
kaç arkadaşıyla Diriliş Yayınları’nın Sultanahmet’te-
83
Erdoğan Alkan;
Şair Sezai Karakoç
, Varlık, S. 1193, Şubat
2007.