12
kıyafeti labis olduğu halde, top endahtı ile talim icra
etmekte olduklarından ...”
Fuat Hüsnü jurnalin neye dayandığını ifade
etmek için futbolcu kıyafetini heyete gösteriyor ve
dosya kapatılıyordu. Fuat Hüsnü Bey bir yıl sonra bu
defa İngilizlerin kurduğu Kadıköy Kulübü’nde oynamaya
başlayacaktı. “Boby” takma adıyla oynayan Fuat Bey’in
deniz subayı bir Türk olduğunu kimse anlamamıştı.
Öncesinde, yani 1898’de, jimnastikçi Selim Sırrı Tarcan
görevli iken, İzmir’de İngilizlerle futbol oynadığını
Terbiye ve Oyun Dergisi yazmıştı. Bunu da dikkate
alırsak Tarcan
ilk oynayan
, Kayacan da
ilk futbolcu
ve
gol atan Türk
olmaktadır. Selim Sırrı Tarcan, bu
dönemlerde spor ve beden eğitimi hareketlerinin gelişmesi
ve benimsenmesinin ilk adımını atan isimlerden biridir.
İsveç’teki spor okulundan mezun olduktan sonra, okulun
forması ile gezen ve okullara yayılması için çaba gösteren
Tarcan’ın yanındaki isimlerden biri de
Savarş Krisyan
’dı.
Yazılarını yazdığı
Marmnamarz Dergisi’
nde Tarcan’dan
“çalışma arkadaşım” diye bahsedecekti.
İngiliz ve Rumlar tarafından kurulan futbol
kulüplerinin gerçek temeli 1902 yılında James LaFontaine
ve Horace Armitage tarafından atılmıştı. “Kadıköy
Futbol Kulübü” İstanbul’un
ilk kulübü
olmuştu. Ne
var ki, üyeler arasında anlaşmazlık üzerine bir yıl sonra
İngiliz kurucuları bu kulüpten ayrılarak “Moda Futbol
Kulübü”nü kuracaklardı. Bunu 1904 de Kadıköylü
Rumların oluşturduğu “Elpis” ile İngiliz sefarethane gemisi
personelinin “Imogen” takımı takip etmişti.
Futbol kulüplerinin giderek artması üzerine,
maçların daha düzenli ve bir program dahilinde
yapılmasını gündeme getirecek James LaFontaine ile
Henry Pears bir futbol ligi oluşturmak için harekete
geçeceklerdi. Bu oluşum için futbolculardan adam
başına 27’şer kuruş toplanmış ve İngiltere’den şampiyon
takıma verilmek üzere bir şilt getirilmişti. Böylece
“İstanbul Futbol Ligi” 1903’de
Imogene
,
Elpis
,
Kadıköy
ve
Moda Kulüpleri
’nin katılımı ile oluşturulmuştu. Lig,
Türk takımlarının kurulmasını beklemekte, spor alanları
ise başka spor dallarındaki hareketlere sahne olmaktadır.
Ama bilinenlerin dışında ilk defa karşılaştıkları örnekler
de olmaktadır.
1902 yılı bir başka açıdan sporun yükselişine tanık
olmuştu. Henüz emekleme devresinde olan sporumuz
Ali Vehbi Bey ile zirveye çıkmıştı. Zirve’de Türk bayrağı
dalgalanıyor ve Fransa’da Montpeiller Üniversitesi’nde tıp
öğrenimi yapan Ali Vehbi Bey, dört Fransız dağcı ile Alp
dağlarının ünlü Mont Blanc doruğuna tırmanıyordu.
Dağ defterine 26 Temmuz 1902 tarihi düşülmüştü. Ali
Vehbi, Michel Gabriel Paccard ve Jack Balmat, Everest’in
fethi kadar dünya dağcılığının da önemli bir tırmanışını
gerçekleştirmişti.
Hamdullah Emin Paşa’nın oğlu olan Ali Vehbi Bey
1877 yılında Antalya’da doğmuş ve zirve çıkışını yüksek
lisans aldığı dönemde gerçekleştirmişti. Şam, Beyrut
ve Adana da görev yaptıktan sonra 1919’da İstanbul
Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji kürsüsünün
başına getirilen Profesör Ali Vehbi Türküstün zirvelerin
ilk büyük dağcısı olarak tanınmıştı.
29 Haziran 1937 günü ise düşecekti. En
yükseklerdeki,
kürsünün
sporcusu,
zirveden
hiç
düşmemişti. Ama ne yazık ki, bu defa çıktığı ilim
kürsüsünden bir kalp krizi ile düşecekti.
Futbola meraklı gençlerin İngiliz ya da azınlık
kulüpleri yerine kendilerinden oluşan bir kulüpte futbol
oynama isteği ancak baskıların ortadan kalkmasıyla
mümkün olabilecekti. Türklerin kendi aralarında kulüp
kurma engeli yüzünden Fenerbahçeli ve Galatasaraylı çok
futbolcu yabancılarla beraber oynamıştı. Bu durum hem
Türk kulüplerinin kuruluşunu geciktirecek hem de nice
yıldız futbol alanlarında daha çabuk yıldızlaşacaktı.
Union Kulüp Sahası