Gençlik ve Spor Bakanlığı Yayınları - page 85

84
Ejder Okumuş
İslam Uleması ve düşünürleri de İslam ahlâkından hareketle ahlâka yönelmiş ve ahlâk
konusunda İslami görüşlerini serdetmişlerdir. İslam dünyasında ahlâk çalışmaları, hicri 5.
yüzyıla kadar Kur’an ahlâkı, tasavvuf ahlâkı ve felsefi ahlâk diye üç ana grupta toplanırken,
sonraki dönemlerde bu üç meslek uzlaştırılmıştır. İbn Miskeveyh’in (ö. 1030) Tehzibü’l-Ah-
lâk’ını, Yusuf Has Hacib’in (ö. 1077) Kutadgu Bilig’ini, Mevlânâ’nın (ö. 1273) Mesnevi’sini,
Aksaraylı Şeyh Cemaleddin Muhammed’in (ö. 1389) Ahlâk-ı Cemalî’sini, Kınalızâde Ali
Efendi’nin (ö. 1571) Ahlâk-ı Alâi’sini vb. uzlaştırıcı nitelikteki eserlere örnek vermek müm-
kündür (Okumuş, 2015).
Demek ki, ahlâk, insanların hayatında ve ilişkilerinde anahtar bir konumda olduğu içindir
ki, bilim adamları ve düşünürlerin ilgilendiği temel konulardandır. Belirtilmelidir ki, Geç-
mişte ve günümüzde birçok toplumun geçirdiği bunalım ve huzursuzluğun, nihayet bir
ahlâkî çöküşe dayandığı söylenebilir. Ahlâkın, toplumları yaşatan büyük bir güç olduğu
tarihi olaylarla ispatlanmıştır. Roma ve Bizans imparatorluklarının çöküşü, bu toplumlar-
da görülen ahlâk çöküşünün sonucu olarak değerlendirilmektedir. Osmanlı imparatorlu-
ğunun yıkılmasında dahi ahlâkî çöküş üzerinde durulmaktadır. Nitekim Osmanlının son
iki yüzyıllık dönemi içerisinde ahlâk ilmine çok önem verilmiş, devletin çöküşünde ahlâkî
zafiyetin ve çözülmenin büyük rolünün olduğunu düşünen siyasetçi, bilgin ve aydınlar
birçok ahlâk kitabı yazmışlardır. Denilebilir ki İslam dünyasında en çok ahlâkî eser Osman-
lının son döneminde kaleme alınmıştır. Örneğin son dönem Osmanlı düşünce ve devlet
adamlarından Said Halim Paşa’nın (1864-1921) bütün eserlerinde ahlâkın merkezi bir yere
sahip olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle “Cemiyet Buhranımız” (1993b) “İslam Dünyası Ne-
den Geri Kaldı?” (1993a) ve “İslamlaşmak” (1993a) adlı eserlerinde ahlâka büyük bir yer
veren S. Halim Paşa’ya (1993b) göre muntazam toplumları, ahlâkî fazilet ve olgunluklara
sahip insanlar oluşturur. Toplumun genel ahlâk ve ruh düzeyi ne kadar yüksekse hürriyet
ve eşitliği de, refah ve saadeti de o nispette mükemmel olur. Aksine bu düzey, ne kadar
alçak ise, toplumun gerek hürriyet ve eşitliği, gerekse refah ve saadeti o mertebede nok-
san olur. Osmanlı toplumunun içinde bulunduğu durumu da bu noktada ele almak gerek.
Halk, vaktiyle ayıpladığı aydın sınıf gibi, hatta ondan daha aşağı bir ahlâk bozukluğuna ve
geri dönülmez bir çöküşe doğru sürüklenip gitmektedir. Osmanlı toplumunun kuvvet ve
canlılığını tam olarak tekrar kazanabilmesi için ahlâkî meziyetlerin, ilim ve bilginin önüne
geçirilmesi şarttır. Elbette S.H. Paşa’nın üzerinde önemle durduğu ahlâk, İslam ahlâkıdır.
O’na göre İslam ahlâkının kaynağı, hak olan tek Allah’a imandır; bu ahlâk, bize, insan-
lığın mutluluğunun, hakikati sevmek, aramak ve uygulamakta olduğunu bildirmektedir.
Görüldüğü gibi Sait Halim Paşa, Osmanlı’nın çöküşünde ahlâkî yozlaşmaya büyük bir yer
ayırmaktadır (Okumuş, 2014a; Okumuş, 2015).
Toplumsal hayatın en önemli veçhelerinden olan ahlâk, tabiatıyla toplumun belkemiğini
teşkil eden, toplumsal hayatın geleceği konumunda bulunan gençlik açısından son derece
önemli bir noktadır. Gençler, geçmiş nesille gelecek neslin ortasında bulunur ve geçmişle
geleceği ahlâkî ilke, değer, tutum ve davranışlarla, tutarlı bir biçimde buluşturur, birbirine
bağlar.
1...,75,76,77,78,79,80,81,82,83,84 86,87,88,89,90,91,92,93,94,95,...182
Powered by FlippingBook