120
sokaklarını, kerpiç kulübelerini ve maymun az-
manı insanlarını, kötü yazılmış natüralist bir ro-
manın esneten teferruatını okur gibi, yıllar yılı
seyreden gözlerim, Paris’te kapalıydılar.
•
Gözlerimi, yani her şeyimi kaybetmiştim. Tekrar
çarka takıldım. Ölümü bir münci olarak arıyor-
dum. Meselelerimi ancak o çözebilirdi, korkak
olduğum için intihar edemedim. Vazifelerim bit-
mişti... Beklediğim bir şey yoktu. Yazdıklarım
hiçbir yankı uyandırmamıştı. Ne yazacaktım?
•
Körlüğün küçüklük duygusu. Düşünce adamı-
nın boğuluşu... Yaşamak için istemediğim işlerle
uğraşmak mecburiyetindeyim... ‘
Emil
’ tercümesi,
‘
Sefiller
’, bu angaryanın mükâfatı yok. Statükoyu
devam ettirmek. Statükoyu sevmiyorum...
•
Tam istiklale kavuşacağımı umduğum anda göz-
lerimi kaybettim.
•
Bazen bir kuyuya benziyor hayat; kör, pis, ze-
hirli bir kuyuya. Boğuluyorum, ölüme koşacak
mecalim kalmıyor, kimseyi görmüyor gözüm.
Sevdiklerim yabancılaşıyor. Kitaplar tuğla olu-
veriyor birden. Dostlarımın sesini tanımıyorum.
Varlığım bir tele asılıyor. Bir kâbus bu, bir hasta-
lık... Gözlerimi kaybettikten sonra bu kuyuya sık
sık düştüm... İstediğini yapamamak, sakatlığım-
dan doğan bir acz... Acıları dev aynasında büyü-
ten rezil bir hassasiyetim var... Aczime tahammül