10
İkinci Dünya Savaşı’nın son yıllarında evlerindeki
radyodan ölüm haberlerini dinler. Her haber
saatinde radyodaki sesten sanki ölüler akar.
Önündeki kilime; Japon, Rus, Alman, Fransız,
Amerikan, İtalyan ölüleri yığılır. Spikerin sesin-
den damlayan kan, odadaki kilimi bir bakıma baş-
tan başa kaplar. Ölümün bir başka yüzüyle karşı-
laşır Nuri Pakdil. Ölen insanların ülküsel yönden
birbirlerinin aynısı mı oldukları ve onlara da dua
edilip edilemeyeceğini sorar annesine.
Böylesi zamanlarda annesi, onu radyonun başın-
dan uzaklaştırarak ‘babasının yeni aldığı bir kitabı’
eline tutuşturur. Bu dönemde Nuri Pakdil’in eline
tutuşturulan kitaplardan biri de ‘büyük, renkli bir
atlas’tır. Atlası alır almaz koşar adım yukarıdaki
odasına çıkar. Yeryüzünü ölçümler: ‘Şurasında-
yız yeryüzünün.’ diyerek yaşadığı yeri tespit eder.
Sonra da atlasını yüzüne kapatarak uyumaya ça-
lışır. Radyo haberlerinden duyduğu ‘yabancı yüz-
lerle, dağlar, denizler, ovalar, ırmaklar, vadiler,
körfezlerin mavileri, kahverengileri, yeşilleri, gri-
leri’yle çocukluğunun dünyasında birbirine karı-
şır. Hatta arada bir ‘Denizler, ırmaklar ya üstüme
bir boşanıverirse’ diye korktuğu olur. Düşleri bi-
tince doğruca avluya inerek hemen yüzünü yıkar.