39
YAĞIZ ALP-
(Korku ve heyecanla anlatır.)
Uzağı vuran epeyce silah... Mancınığa ben-
zer tekerlekli dev sapanlar... Kocaman Tatar
yayları, tunçtan dişliler, Rum ateşi...
ALPARSLAN-
(Sözünü kesercesine...)
Olsun
varsın Yağız Alp! Bu güne değin nice güç-
lü orduyu hevesleriyle beraber gömmedik mi
toprağa? Değişen hiçbir şey olmaz bilesin...
Aynı Bizans korkakları ve aynı Selçuklu yi-
ğitleri...
NİZAMÜLMÜLK-
Sayı ve üstünlükleri tartışıl-
maz, lakin bu kadar farklı milletten teşkil
bir orduyu bir merkezden yönetmek oldukça
güç olsa gerek sultanım... Diyojen bu nokta-
da hatalı değil midir sizce?
ALPARSLAN-
Onun en büyük hatası, bize düş-
manlık etmektir vezirim... Haydi şimdi git
dinlen haberci... Siz sabah namazından sonra
komutanlarımla bir toplantı ayarlayın Hasan
Ağabey... Hayırlı sabahlarımız ola...
(Di-
ğerleri saygıyla geri çekilirken, Alparslan
düşünceli kalır... Hemen arkasında dikilen
iki bozkurtla, ay ışığında üç heykel gibi
görünürler.)
ANLATICI- Halka ve askere kendini sevdirme-
yi başarmıştı Diyojen... Bu kalabalık orduyu
doyurmak için yol üzerinde molalar vererek
ilerliyordu. Sivas’a geldiğinde, halkının
sıkıntılarına kulak verdi... Ahali Ermeni
halktan oldukça şikayetçiydi. Sürekli yağma-